Nereden nereye… Sen sezona “Açık ara şampiyon olacağız” diye başla ama sezonun son haftaları yaklaştıkça “Acaba düşmekten kurtulabilir miyiz?” diye strese gir, kalp krizi geçir.

Ankaragücü’nün Boluspor karşısında maçı beraberlikle tamamlamasına sevinmesi “Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler” sözünü aklıma getirdi. Haftalardır değil galibiyet, puan yüzü görmeyen sarı lacivertliler, sezon başında kazanamadığı her maç sonrası hocasını gönderecek kadar bonkörken, şimdilerde beraberlik elde edilen maçları bile “çok kritik 1 puan kazandık” diye görüp, sevinir hale geldi.
Teknik Direktör Mesut Bakkal, kısa süre önce göreve geldiğinde, belli ki play-off grubuna yükselme kapasitesine sahip bir kadroya sahip olduğunu düşünüyor ve fena halde yanılıyordu. Daha ilk maçına çıkmadan idmanda eski futbolcuları ağırladığında “Bu lig, önemli bir lig değil” diyor, iki hafta içinde çıkacakları 3 maçın üçünü de kazanıp üst sıralara tırmanabileceklerini anlatıyordu.
Gençlerbirliği maçında alınan ağır mağlubiyet, onu gerçeklerle yüzleştirdi. Pendikspor yenilgisiyle takımın ciddi ciddi küme düşmeye doğru gittiğini fark etti. Boluspor maçı da kaybedilse eminim ki görevi iade edecekti. Skor yarım saate rakip takım lehine 2-0’a gelince film kopmak üzereydi. İlk yarının uzatma dakikalarında gelen gol bir ümit verdi, ikinci yarıda beraberliğin yakalanması ise birçoklarını sanki galibiyet kazanmışçasına mutlu etti.
Mesut Hoca maç sonunda “10 günde 3 maç oynadık, antrenman yapma fırsatımız yok. 4 top geliyor, biri penaltı, biri gol oluyor. Maalesef  süremiz kısıtlı, çalışma imkanımız yoktu" dedi. Hocam doğru söylüyorsun ama geldiğiniz takım da maç takvimi de zaten belliydi ve o nedenle bunlar bahane değil. Cuma akşamı rakip 1 puan gerideki Manisa FK. Tam anlamıyla “köprüden önce son çıkış” maçı. Ankaragücü’nün kazanmaktan başka kurtuluş yolu yok.