Kaptanlık verdiğin futbolcu attığı gole sevinmez olmuş, kulüp adeta can çekişirken taraftar ise desteği bir kenara koyup sadece yönetimi protesto etmenin derdinde.

Haftalardır bunalımın adresi Ankaragücü. Öyle ki, mesele en sonunda sarı lacivertli renklere gönül verenlerin taşlı, sopalı, bıçaklı kavgasına kadar uzandı. Oysa yaşananlar tecrübeyle sabit. Bu takım küme düştüğünde yalnızca taraftarları üzülüyor, başka kimse umursamıyor.
Öyleyse bu kardeş kavgası niye? Takım maçı kaybetse takım direncini iyice kaybedecek, belki de sezon sonu bir kez daha küme düşecek. Öyleyse atılan gole bile sevinmemek niye? Niyet üzüm yemek mi, yoksa sadece bağcıyı dövmek mi? Taraftar yönetimi protesto etmekte haklı olsa da önceliğini maçı kazanmaya vermemeli mi?  
Böyle bir atmosferde, hem de takımın ilk 11’inden 6 oyuncu da eksikken, Ankaragücü’nün sahadan 3 puanla ayrılması ancak bir mucizeyle mümkün olabilirdi. O mucize gerçek oldu, kulüp hiç değilse nefes almayı sürdürdü.
Bu mucizede, maçın henüz başında kazanılan penaltı, 90 dakikanın kırılma anıydı. Maçın sonunda tabelada 4-0 yazsa da ahım şahım bir futbol yoktu ortada. Misafir takım bastırdı, skoru ev sahibi buldu. Başkent temsilcisinin maç boyu çektiği 4 şut da gol oldu. Penaltı dışındaki üçü maçın son 15 dakikasında. Bunların da ikisi 90’ıncı dakika sonrasında, kayıp zamanın oynandığı uzatma dakikalarında.
Şimdi büyük bir şans var kapıda. Sıradaki rakipler ligden düşmesi kesinleşen Adanaspor ile Yeni Malatyaspor. Bu iki maçta 6 puan toplanırsa camia biraz daha nefes alır. Peki sonrası ne mi olur? Süper Lig umutları yeşerir yeşermesine de takımın futbol kalitesi yükselmezse tek hedef yine ligde kalmak olur.