Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için Anayasa değişikliği ya da Meclis’ten seçim kararı alınması gerekiyor. İlk seçenek oldukça zor ve meşakkatli. İkinci seçenek ise daha ulaşılabilir bir seçenek.
CHP, İYİ Parti, DEM Parti’nin ağırlığındaki muhalefet 2025 yılı içerisinde seçim kararı alınmasını istiyor. Bunu da dönem dönem dillendiriyor. AK Parti’nin aklındaki tarih ise 2027 yılı Kasım ayı. Muhalefet ise 2026 sonrası erken seçim kararlarını desteklemeyeceklerini beyan ediyor. Her ne kadar bugünden bu beyanlar yapılsa bile vakti geldiği zaman hiçbir muhalefet partisi “seçimden kaçan” olmamak için evet diyecektir. Ancak Erdoğan konuyu garantiye almaya çalışıyor.
AK Parti ve Erdoğan’ın Meclis’te çoğunluk için transfer çalışmalarını artırdığını son olağan kongrede gördük. İYİ Parti’den iki isim, Gelecek Partisi’nden de bir isim AK Parti rozeti taktı. Parti yönetiminde de transfer olan 7 isim yer aldı.
Erdoğan, 360 vekil için kararlı adımlarla yürüyor. Cumhur İttifakı’nın şu an için hedefi 30 vekil daha transfer edebilmek. Bugüne kadar 10 milletvekili AK Parti’ye katıldı.
Şu an için AK Parti’nin sandalye sayısı 272, MHP, HÜDAPAR ve DSP dahil edildiğinde 324 oluyor. Ancak MHP’den istifa ettirilen 3 milletvekili Cumhur İttifakı ile hareket edeceklerini açıklamıştı. Bu isimler de dahil edildi mi sayış 327 oluyor. Ayrıca Yeniden Refah Partisi’nin de olası seçime hayır demeyeceğine dair net bir inanış var. 4 milletvekili olan YRP de dahil edildi mi 331 vekillik bir blok şu an için oluşmuş durumda. Bu da geriye 29 ismin desteğinin bulunması anlamına geliyor. AK Parti kademe kademe hedefine doğru ilerliyor ve 29 ismin daha seçime “evet” demesine parti içerisinde kesin gözüyle bakılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için tek şart da bu süreç: Meclis’in seçimlerin yenilenmesi kararı alması.”
Buraya kadar sürecin ilk boyutu. Bir de “siyasal söylem” ve “psikolojik” boyutu var. Erdoğan’ın hamleleri ile yapılan transferlerle Serap Yazıcı Özbudun gibi “muhalif” ve “demokrat” kimliği olan isimlerin katılması, milliyetçi kökenden gelen vekillerin, belediye başkanlarının katılması, hatta hala bu ivmenin sürmesi, AK Parti’ye yönelik 23 yıllık yıpranmayı da düşündüğümüzde parti yönetimi ve Erdoğan’a ciddi bir moral veriyor. Kamuoyuna “merkez hala biziz”, “her görüşü kapsayabiliyoruz” şeklinde bir mesaj da verilmiş oluyor.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından birçok belediyeyi kaybetmiş, artık “ikinci parti” durumuna düşmüş, ekonomide ağır bir enkaz bırakmış ve o enkazı düzeltmeye çalışan, birçok alanda ağır eleştirilen bir iktidar/parti için bu eğilimin siyasi ve sosyolojik analizleri de gerektiriyor.
Erdoğan, bugünden bir sonraki seçim için oyun kurarken muhalefetin de bu stratejiyi doğru anlayıp “karşı tez” geliştirmesi şart. CHP, bu hamlelere karşı Cumhurbaşkanlığı adayını belirleme hamlesi ile aslında iktidarın şu ana kadar “öngörmediği/planlamadığı” bir adım attı. Bu nedenle iktidar kanalları ve yakın çevresinde “İmamoğlu-Yavaş kavgası” çıkartılmaya, süreç yıpratılmaya çalışılıyor. Ancak şimdilik bu başarıya ulaşılamamış gibi görünüyor. Bu nedenle İmamoğlu’na yönelik adeta “sokakta yürürken adımların sırasını karıştırdın” soruşturmasına varabilecek soruşturmalar açılıyor.
Nasıl Özgür Özel’in “normalleşme” stratejisi çöktüyse, Erdoğan’ın da “onların adayları kavga eder zaten merak etmeyin” stratejisi “şimdilik” çökmüş durumda. İktidarın ve muhalefetin karşılıklı ve hatta dönem dönem sert şekilde çatışan siyasi hamlelerini seçimlere kadar daha çok konuşacağız gibi görünüyor.