İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, aslında 2022’den bu yana ama özellikle 31 Mart yerel seçimlerini kazanmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en güçlü rakibi.

2023 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nun “inadı” sonrası parti içi karışıklık çıkmaması için Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açmayan (açamayan) İmamoğlu, bu bayrağı seçimlerin ertesi günü “değişim” diyerek açtı ve CHP tarihinde ilk kez bir mevcut genel başkanı kurultayda yenen Özgür Özel’in de içerisinde olduğu ekibin içerisinde yer aldı.

İmamoğlu CHP’nin Pazar günü yapacağı “ön seçim”de Cumhurbaşkanı adaylığını da netleştirecek ve resmen “eğer aday olursa” Erdoğan’ın ilk rakibi de İmamoğlu olacak. Pazar öncesi ise hareketli bir hafta yaşandı. Önce Salı akşamı İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığındaki ilk resmi engeli ortaya çıktı ve diploması iptal edildi. Bu olayın üzerinden 12 saat geçmeden hakkında açılan 2 ayrı soruşturmadan gözaltı kararı verildi.  

İlk soruşturma yolsuzluk iddiaları. Reklam panoları kiralamada usulsüzlük, iş adamları para verme, naylon faturalar ve rüşvet gibi bir dizi iddialarla İmamoğlu ve çok sayıda İBB bürokratı suçlanıyor. Medya A.Ş., Kültür A.Ş., KİPTAŞ, İSFALT gibi şirketler hedefte. İmamoğlu’nun kendi şirketi olan İmamoğlu İnşaat’a para aktarıldığı da iddia ediliyor. Savcılık İmamoğlu’nu “örgüt lideri” olarak tanımladı. Bu soruşturmadan 100 kişi gözaltına alındı. 

Diğer bir soruşturma da “kent uzlaşısı” soruşturması. CHP ve DEM Parti’nin yerel seçimlerde yaptığı uzlaşma ile çok sayıda belediye kazanıldı.  Bazı terör örgütü mensuplarının belediye meclis üyeliğine getirildiği öne sürülüyor. İmamoğlu’nun yanı sıra Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, İmamoğlu’nun kurucu ve yöneticisi olduğu Reform Vakfı’nın Başkanı Mehmet Ali Çalışkan terör örgütüne yardım etme iddiasıyla gözaltına alındı. Terör suçlaması olması nedeniyle İmamoğlu ve Şahan’ın yerine yani İBB’ye ve Şişli Belediyesi’ne kayyum atanmasının önü açılabilecek. Kayyum atanması halinde İBB, 2029 seçimlerine kadar yani 4 yıl boyunca aradaki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimini CHP kazanamazsa AK Parti yönetiminde olacak anlamı taşıyor. Bu seçimlere giderken CHP’nin çok büyük bir gücü kullanamaması anlamına geliyor. İktidarın tüm bu adımları atarken, “unutulur gider” yaklaşımında olduğu da bir gerçek…

CHP’nin yapacağı ise erken seçime zorlamak veya seçim tarihi ne olursa olsun İmamoğlu’na yapılanları hep gündemde ve sıcak tutabilmek. En erken 2,5 yıl var. Bakalım CHP bu süreci canlı tutmakta başarılı olabilecek mi? İktidarın ise her anlamda daha da sertleşip yargıyı otoriterleşmenin aracı olarak kullanacağı açık. 

Gezi Soruşturması

Yargının tartışmalı süreçlerinin başında ise Gezi soruşturması geliyor. Ayşe Barım’ın tutuklanması sonrası 12 yıl sonra yeniden açılan gezi soruşturmasına “istenileni” dahil etmek o kadar kolay ki… Son olarak Gazeteci İsmail Saymaz, gezi davası tutukluları ile iletişimde olduğu gerekçesiyle gözaltında. Bu açık bir gazeteciliğe yönelik müdahaledir. Dava tutuklularının hepsi insan hakları savunucuları ve kamuoyunun tanıdığı isimler. Saymaz’ın bu isimlerle görüşmesinden daha doğal bir şey de olamaz. Kaldı ki, yargının “hükümeti yıkma girişiminde bulunan” bir ismi 12 yıl sonra tespit edebilmesi de ayrı bir tartışma. Ki savcılık açıklamasında “Gezi’de aktif rol aldığı” da öne sürülürken. Bu ancak, “başka şeyler aradık bulamadık, bir suça dahili edelim” anlayışı olabilir. 

Saymaz da bu konuda avukatı aracılığıyla bir açıklama yaparak, “Olay ve gelişmeleri yansız ve objektif olarak aktardım. Sokağa davet ve provokasyon diye yorumlanabilecek hiçbir paylaşımda bulunmadım. Siyasi iktidara yönelik antidemokratik yaklaşımlardan, Erdoğan ve ailesine yönelik saldırgan bir dilden uzak durdum. Gezi parkı eylemlerinin ne örgütlenmesinde ne ülke çapında yayılmasında ne de sürdürülmesinde rol aldım. 12 yıl boyunca bir kez bile Gezi parkı eylemlerinden dolayı suçlanmadım ve sorumlu gösterilmedim. Hakkımda başka bir suç isnat edilemediği için, Gezi parkı dosyası içerisine atılmak isteniyorum. Gazetecilik çabam bu yolla engellenmeye çalışılıyor ve açıkça susturulmak isteniyorum” ifadelerini kullandı. 

İsmail Saymaz’a yönelik suç isnadının mesleği ile ilgili olduğu açık. Bu da gazeteciliğin suçlanması anlamı taşır ki, defalarca da vurgulandığı gibi gazetecilik suç değildir. 

Gezi soruşturmasının birkaç kanalın kaydının da savcılıkça alınması sonrası özellikle de Halk TV üzerinden bir “baskı ve tehdit aracı” olarak sürdürüleceği açık. Türkiye’yi yargısal açıdan tartışmalı günler bekliyor. Geçmiş deneyimlerimiz de gösteriyor ki, adalet er veya geç yerini buluyor. Ancak mağduriyetler ve açtığı yaralar ne yazık ki asla geçmiyor.