Yaşananlar tam anlamıyla fiyasko! Yani Türk Dil Kurumu’na göre “Bir girişimde başarısız sonuç, katastrof.” Katastrofu da şöyle tanımlamış aynı sözlük: Felaket, doğal afet, bir şiir veya tiyatro oyununun sonu.
Hakikaten sormak gerekir: Bizim bu sezon Ankaragücü diye izlediğimiz nedir? Futbol değil tabii ki. Buna “tiyatro” demek ise sanatçılara hakaret etmek anlamına gelir. Sözün bittiği yerde, bu izlediğimiz tek kelimeyle rezalettir.
Yöneticisinden futbolcusuna, teknik ekibinden taraftarına kadar tam bir tükenmişlik sendromu yaşanıyor. “Açık ara şampiyonluk” iddiası ile başlayan sezonda, bitime 8 hafta kala, ligden düşecek üç takım belli oldu, dördüncüsü aranıyor. Şu anda tabelada bir sıra yukarıda olsa da içinde bulunduğu girdap göz önüne alındığında düşecek o dördüncü takım olmanın en büyük adayıdır Ankaragücü.
Peki bunun sorumlusu kim? Kartalkaya’daki otel yangınında nasıl kimse sorumluluğu üzerine almıyor ve herkes bir başkasını işaret ediyorsa, sarı lacivertlilerde de durum farklı değil. Kulüpte kağıt üzerinde bir yönetim var ama yöneten kim, belli değil.
Bu saatten sonra kabahati teknik adamların üzerine yıkmak da çözüm değil. Cihat Arslan, Kenan Koçak ya da Kemal Özdeş gönderilmeselerdi takımın bulunduğu sıra bugünkünden daha mı kötü olacaktı? Elbette hayır. O nedenle günün sorumlusu da Mustafa Dalcı değil.
Tek merak ettiğim nokta şu: Bu tabloda A’dan Z’ye payı olanlar, pazar akşamı başlarını yastığa koyduklarında, acaba uyuyabildiler mi? Eğer uyudularsa kalktıklarına aynaya bir baksınlar. “Ben ne yapıyorum, nereye gidiyorum?” diye kendilerini bir sorgulasınlar. Çünkü bu olan bitenin futbolla izahı yok.