Ben bugün ne “Artık biz doktor dövüyoruz” zihniyetinin ne “Sağlıkçının gırtlağına sarılın” böbürlenmesinin, ne Mübarek Ramazan Ayı’nda şaşaalı kuş sütü eksik iftar davetlerinin, ne TÜİK’in dillere destan enflasyon oranlarının ne anlama geldiğini yazacağım…
Ben bugün ne emeklinin aldığı maaşından ne bayram ikramiyesinden; ne pazardaki pahalılıktan ne süpermarketlerde döviz kuru gibi durmadan fiyatı yükselen temel tüketim maddelerinden, ne asgari ücretten ne de işçilerin çalışanı hakkını savunanların yargı yoluyla susturulmasından bahsedeceğim...
Ben bugün ne “artık biz doktor dövüyoruz” zihniyetinin ne “Sağlıkçının gırtlağına sarılın” böbürlenmesinin, ne Mübarek Ramazan Ayı’nda şaşaalı kuş sütü eksik iftar davetlerinin, ne TÜİK’in dillere destan enflasyon oranlarının ne anlama geldiğini yazacağım...
Ben bugün ne çözüm süreci kaygılarının ne de CHP’li belediyelere yönelik operasyonların perde arkasında neler olup bittiğinden nasıl düşündüğümden, ne say say say bitmeyen sorunlardan vatandaş olarak nasıl üstesinden gelebilme ihtimallerini sayacağım...
Bu sorunları dile getirmekten bıktığım için olabilir mi, hiç? Bu ülkeyi yönetenler bu sorunları bize yaşatmaktan bıkmıyorsa biz de bunları niye dile getirmekten bıkalım?
Ben size bugün bir şairin, Servet-i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) döneminin önde gelen şairlerinden Tevfik Fikret’in her döneme damgasını vuran bir şiirini paylaşacağım, sadece.
Hani edebiyat eleştirmeni Nurullah Ataç, Okuruma Mektuplar adlı kitabında, “Tevfik Fikret toplum içinde bireyin hür olmasını, bireyin birtakım bağlardan silkinerek de hür olmasını ister, hür bir toplum içinde hür bireylerin yetişmesine çalışır.” dediği şairin “Yağma Sofrası” adlı şiirini paylaşmak istiyorum.([i])
Mutlaka duymuşsunuzdur ama olsun. Ben yine de bugün sizlere aktarmak istiyorum:
Hânı Yağma (Yağma Sofrası)
Bu sofracık efendiler, -ki yenmek üzre tam hazır
Huzurunuzda titriyor –şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarip ve ölmede ağır ağır.
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler, pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bu gün yarın kalır mı, kim bilir?
Besinlerin şu toplumu buyurmanızla yükselir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir…
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:
Soyu sopu, şeref ve şan, oyun, düğün, konak, saray.
Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay…
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağır olsa da hazmı yok zarar,
Gururu var bu görkemin, öc almanın sevinci var,
Bu sofra iltifatınızdan işte mutluluk umar.
Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa: malını,
Varlığını, hayatını, umudunu, hayâlini,
Bütün gönül sevincini, olanca rahat halini.
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helâlini...
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bu gün ki mideler diri, bu gün ki çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler, yiyin, bu yerde iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! ([ii])
[i] Edebiyatımızın önemli şairlerinden Ahmet Muhip Dıranas da Tevfik Fikret’in 62 şiirini bugünkü dile çevirerek ‘Kırık Saz’ adlı kitapta yayınladı. Yağma Sofrası da bu kitaptan orijinal halde aktarımı alındı.
[ii] Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000), 1.Cilt. Hazırlayan: Mehmet H.Doğan. (YKY, Sayfa: 67-69. 1.Baskı. İstanbul, Ocak,2001)