Bugün 1 Mayıs, işçinin emekçinin bayramı. Hepimiz için tüm emekçiler için doktorundan inşaatta çalışan işçisine, öğretmeninden yerin 5 kat altında çalışan maden işçisine gazetecisinden deniz işçilerine, polisinden yol işçisine emeğini hakkıyla kazanıp, alın teriyle yaşayan herkesin 1 Mayıs’ı kutlu olsun.

Bugün 1 Mayıs, işçinin emekçinin bayramı. Hepimiz için tüm emekçiler için doktorundan inşaatta çalışan işçisine, öğretmeninden yerin 5 kat altında çalışan maden işçisine gazetecisinden deniz işçilerine, polisinden yol işçisine emeğini hakkıyla kazanıp, alın teriyle yaşayan herkesin 1 Mayıs’ı kutlu olsun. 

Emekçiler için yaşam, geçinme derdi, alım gücü zorlukları bir yandan ağır bir Türkiye tablosu yaşatırken diğer yandan ağır siyasi koşullar, gözaltıların, demokratik rejimin yaşadığı büyük problemler bu tabloyu daha zorlaştırıyor. Türkiye’de yaşam her alanda zor. Emeklerimizin karşılığını alacağımız nice güzel günlerde buluşmak umuduyla, taleplerimizi iletmek için bugün milyonlar meydanlarda olacak. 

Benim gibi birçok gazeteci bir yandan haklarını dillendirmek ve basın özgürlüğünü savunmak, diğer yandan da halkın haber alma hakkını savunmak yani görevlerini yapmak için meydanlarda olacak. 

Bu sene malum Taksim meydanı yine eylemlere kapalı. İktidarın izin vermemedeki inadı karşısında Taksim’e çıkma kararlılığında olan bir kesim de bunun mücadelesini veriyor. İstanbul’da sendikalar Kadıköy’e çağrı yapsa da akılları hep Taksim’de olacak. 

Emniyetin aldığı önlemleri televizyonlardan muhtemel izliyorsunuz. Adeta İstanbul hapsedilmiş durumda. 

Tam böyle bir ortamda Ankara’da 30 Nisan saat 22:30’da 0505 ile başlayıp 318 34 XX ile devam eden bir numaradan telefonum arandı.  

Arayan sözlerine “Emniyet ben, Çağdaş Gazeteciler Derneği mi?” diye girdi. “Buyurun, kimi arıyorsunuz?” karşılığını versem de inatla isim söylemedi ve “Sen kimsin?” dedi. İsmimi vermeyip “Siz kimi aradınız?” diye sormama karşın 3-4 kere “Sen kimsin, adınız ne?” diye sordu.

Bir yandan İçişleri Bakanlığı her Allah’ın günü, “Sizi emniyetten arıyorum diyenlere bilgi vermeyin” diye uyarı yaparken; tam da uyarılarda olduğu gibi “emniyetten arıyorum” diyen birisine bilgi vermem de elbette mümkün değil…

“Emniyetten arıyorsanız kimi aradığınızı bilmeniz lazım” dediğimde “Siz de her şeyi biliyorsunuz” laubaliliği ile karşılaşınca; “Nasıl konuşuyorsunuz?” dedim. 

“Çağdaş Gazeteciler Derneği, AKM önüne çağrı yapmış, İstanbul mu Ankara mı?” diye sordu. 

Ben de “Ankara merkezli bir derneğiz, Ankara’da birçok sendika ve örgüt AKM önü dedi, İstanbul’da AKM önüne çağrı görmedim, Taksim’e gördüm” deyince; “Ankara yani sizin çağrınız teyit eder misiniz?” dedi. 

“Teyit ederim de siz kimsiniz, bu nasıl bir üslup, İstanbul’da AKM önü çağrısı mı var, örnek var mı?” dedim. Karşımdaki “İstanbul’da da AKM var, sizinle mi uğraşacağım…” benzeri laflar etmeye ve söylenmeye devam etti. “Bu ne biçim üsluptur, nasıl konuşuyorsun…” derken karşılıklı telefonları kapattık. 

Anladım ki, Emniyet içerisinde “Taksim’e kimler gelecek, kimler gelmeyecek” diye bir çalışma var… Bu çalışma da ancak akşam yapılabilmiş sanırım…

Sonra numarayı araştırdım ve anlaşıldı ki gerçekten İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün santral numarası. Ancak telefonda görüşürken bunu bilmem elbette mümkün değil. 

Buradan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü’ne sesleniyorum, koskoca Emniyet’in kim nereye çağrı yaptı haberi mi yok? Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak çeşitli platformlarda paylaşımlar yapmıştık. Kiminde “AKM önü-Ankara” kiminde sadece “AKM önü” yazıyordu. Ankara yazanları dahi bulamayıp, sorgulama yapar gibi bir telefonla görüşme yapmak ne kadar doğru? Ayrıca personelinize “asgari iletişim kurma” bilgisi verilmesi gerekmiyor mu? 

Karşılarındakiler onların köleleri ve kulları da gelen emirleriyle mi yaşıyoruz? 

“Ben polis memuru Ali/Ayşe (ne ise) bir bilgiye ulaşmam lazım, yardımcı olursanız sevinirim” gibi bir dille iletişim kurmak çok mu zor?

Kendi ismini söylemeyip karşısındakine “Sen kimsin, adın ne?” diye sormak biraz görgüsüzlük olmuyor mu? 

O an yanımda olan eşim ve dostlarım, olayı anlayıp karşıdaki polisin üslupsuzluğunda ortaklaştıktan sonra olayı eğlenceye vurarak, “Bu gece alırlar seni”, “Sen misin AKM diyen” gibi esprili cümleler kurdu. Bu Taksim endişesini biraz aramızda konuştuk. Daha sonra dedik ki, “Dalga geçiyoruz, eğleniyoruz ama burası Türkiye…”

Güldük, geçtik elbette ama sanırım bazı konularda acınacak halimize gülüyoruz…

Emeğinin hakkını verenlerin emekçi bayramları kutlu olsun.