18 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun otuz küsur yıllık üniversite diplomasının İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edilmesi ve akabinde 19 Mart 2025’te şafak operasyonu ile onlarca polis tarafından konutunun basılarak gözaltına alınması ve tutuklanması sonrası, başta üniversite öğrencileri olmak üzere, memleketin adalet arayan, geleceğinden endişe duyan milyonları protestolarla hakkını aramaya başladı.

Üniversite öğrencileri, zincir bir kahve firmasının kapısına sembolik bir mühür vurdular ve oradan kahve almayacaklarını duyurdular. Ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, milyonların toplandığı Saraçhane eylemlerini görmeyen, göstermeyen medyaya seslenerek, “bu meydanı görmeyen, dibi görecek” diyerek, bir boykot çağrısında bulundu ve gençlerin boykotunu da desteklemiş oldu. 

İktidar cenahı, söz konusu kahve zincirinde kuyruklara girdiler, dükkanları polisler korudu. Oysa, boykot çağrısında ve uygulamasında, yalnızca satın almama vardı, şiddet veya şiddete teşvik eden eylemler yoktu. Ancak, satın almama eylemliliği belli bir sermayeyi korkutmaya yetmişti. 

Üniversite öğrencileri, muhalefet liderinin boykot çağrısını görmüş ve bir adım ileriye taşıyarak 2 Nisan Çarşamba (bugün) tüm satın alma işlemlerini durdurma çağrısında bulunmuşlardır.

Boykot nedir?

Boykot, aslında bir soyadıdır. Yüzbaşı rütbesi ile İngiliz ordusundan emekli olan Charles Cunningham Boycott, 1880’li yıllarda İrlanda’da Lord Erne’nin arazilerinin yöneticiliğine getirilmiştir. İyi ürün alınamadığı için kıtlık riski ortaya çıkınca, işçilerin ve toprak kiralayanların bir araya geldiği Toprak Birliği, toprak kiralarının indirilmesini talep etmiştir. Boycott, bu talebi geri çevirmiş, birçok işçiyi işten çıkarmış ve işçilere gözdağı vermek için silahlı bir güç oluşturarak sert önlemlere başvurmuştur. Ardından Toprak Birliği bir çağrıda bulunarak, taleplerini reddeden toprak sahibi ve yöneticilerle, şiddete başvurmadan her türlü ilişkinin kesilmesini önermiştir. Anılan çağrı ilk olarak Boycott’a uygulanmış, kendisi toplumsal hayatın dışında bırakılmış, malları alınmamış, bunun üzerine Boycott, İrlanda’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Böylece boycott/boykot, bir kişiyle, kişisel ve sözleşmesel ilişkilerin kesilmesini nitelendiren bir kelime olarak kullanılmaya başlanmıştır. (Bknz: Sendikanın Boykot Çağrısına İlişkin Sosyal Medya İçeriğinin İşçi Tarafından Beğenilmesinin/Paylaşılmasının İş Sözleşmesine Etkisi: Yargıtay’ın Farklı Yaklaşımları Üzerinden İşçinin Sadakat Borcu ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bir Değerlendirme; Ar. Gör. Vuslat Özyurt)

Günümüzde en yaygın boykot türü ise, tüketici boykotudur. Vatandaşın tüketimden gelen gücünü kullanmasıdır. İyi organize edilip geniş kitlelere ulaştığında boykot, toplumsal bir güç potansiyeli ortaya çıkarabilir. Örneğin, 25 Ocak 2025 günü Hırvatistan’da vatandaşlar, yüksek fiyatlar nedeniyle, mağazaları, süpermarket zincirlerini ve benzin istasyonlarını boykot etti. Eylemin sonunda %30’a kadar indirimlerin yapıldığı biliniyor.

Boykottaki saik, bazen fahiş fiyatlar, bazen demokrasi ve hukuk talebi olabiliyor, ancak neticede hepsi birbirine bağlı talepler.

Şu an Türkiye’de bazı kesimlerce dile getirildiği gibi boykot, vatan hainliği değil, suç değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Baldassi ve Diğerleri vs. Fransa Kararı’nda, siyasi amaçlı ekonomik boykotlar, nefret söylemi sınırını aşmadığı sürece, ifade özgürlüğü kapsamında korunur demektedir.

Boykot, yüzlerce yıllık geçmişi olan bir hak arama yöntemidir, şiddet, nefret söylemi içermediği sürece de bir haktır. 

Türkiye’de de gençler, milyonlar, adaletsizlikten, geleceksizlikten bir çıkış yolu arıyor ve yönetenlere sesleniyor. Bu kez yöntemleri, boykot.