Bu ülkede artık hiç kimse güvende değil. Ne hekim, ne gazeteci, ne kadın, ne çocuk, ne de bir siyasetçi… Ana muhalefet partisi liderinin dahi toplumun gözü önünde darp edilebildiği bir ortamda, şiddetin sınırı kalmamıştır. Tehdit her yerde, şiddet her an, herkesin kapısını çalabilir hale gelmiştir.

Saldırganın, 2004 yılında öz çocuklarını katleden ve kamu vicdanını derinden sarsan biri olduğu ortaya çıktı. Müebbet hapis cezasına çarptırılan bu şahıs, 2020 yılında şartlı tahliye ile serbest bırakılmış! Peki neden? Kendi çocuğunu gözünü kırpmadan katletmiş bir kişinin toplum içinde serbestçe dolaşmasına nasıl izin verilir? Yasalar ne içindir? Bu suçlulara uygulanmayacaksa ya da cezalar affedilecekse, toplum düzeni nasıl sağlanacak?

Hekime saldıran bir toplumdan, vekile saldıran bir topluma mı dönüşüyoruz? Bu durum normalleştirilmeli mi?

Cezasızlık, Toplum Güvenliğini Tehdit Ediyor

İki çocuğunu öldürmüş, diğer ikisini ağır şekilde yaralamış birinin toplum içine karışabilmesi, yalnızca bir adalet sorunu değil; tüm toplumsal yapıyı ilgilendiren bir güvenlik krizidir.
Böylesine ağır bir suçun faili kamuya açık alanlarda serbestçe dolaşabiliyorsa, bu sadece bireysel bir ihmal değil; sistematik bir çürümenin işaretidir.

Hekime saldıran kişi hâlâ sağlık hizmeti alabiliyor, kadına yönelik şiddet “tahrik” indirimiyle hafifletilebiliyorsa, siyasetçiye saldıran şahsın açıklamaları makul görülüp kamu güvenliği tehdit altına alınıyorsa, hukuk sistemi caydırıcılığını kaybetmiş demektir.

Adaletin işlemediği yerde suç normalleşir. Suç işleyenler değil, suçun mağdurları sindirilir. Şiddet, kimden gelirse gelsin, asla meşrulaştırılmamalı ve güçlü biçimde reddedilmelidir.

Şiddeti Önleyemeyen Şiddete Ortaktır

Bugün bir hekime, yarın bir siyasetçiye, ertesi gün bir gazeteciye, kadına, çocuğa, hakeme, hakime yönelen şiddet…
Bu liste ne yazık ki uzuyor, bu karanlık döngü kırılamıyor.

Sağlıkta şiddet artık gündelik bir vaka. Mahkeme salonları, okul bahçeleri, hastane koridorları, sokaklar… İnsan olan her yerde tehdit var. Bu ülke bu kadar sahipsiz ve tepkisiz olmamalı.

Ben bu yazıyı kaleme alırken, bugün (06.05.2025) Batman’da bir meslektaşımız, hastasının annesi tarafından bıçaklı saldırıya uğradı.
Neredeyse her gün böyle bir şiddet haberi alıyoruz. Bu sıradanlaşma kabul edilemez.
Hekimler olarak can güvenliğimiz tehdit altındayken hiçbir reformdan, hiçbir hizmet kalitesinden söz edilemez.
Sağlıkta şiddetle mücadele, yalnızca sağlık çalışanlarının değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.

Şiddeti önlemeyen sistem, bu şiddetin ortağıdır. Ceza hukukunun amacı yalnızca cezalandırmak değil, toplumsal barışı ve güvenliği tesis etmektir.

TBMM'ye Açık Çağrı: Görevinizi Yapın!

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne açık çağrımızdır:
Toplumun can güvenliği, adalete olan inancı ve geleceğe duyduğu umut için artık gereğini yapınız!

Bir siyasetçi saldırıya uğruyor. Buna rağmen hâlâ etkili ve caydırıcı bir yasal düzenleme yapılmıyorsa, daha ne yaşanması bekleniyor?

Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir: Bu ülkenin yasaları torba yasa mantığıyla değil, şeffaf ve denetlenebilir yöntemlerle hazırlanmalıdır.
Milletvekilleri neye “evet” dediklerini dahi bilmeden yasa çıkarmak zorunda bırakılmamalıdır. Bu, hem parlamentoyu hem halk iradesini zedeleyen bir uygulamadır.

Şiddetsiz, Güvenli ve Saygılı Bir Gelecek Mümkün

Siyaset kurumu, her yurttaşın canını, onurunu ve yaşam hakkını korumakla sorumludur. Yeter ki görevini layıkıyla yerine getirsin.
Toplum artık şu gerçeği görüyor: Eğer şiddet önlenemiyorsa, bu bir zafiyet değil, bir tercihtir.
Şiddet önlenemediği için değil, önlenmek istenmediği için sürmektedir.

Artık yeter!
Bizler; susan değil konuşan, görmeyen değil gören, gereğini yapan, halktan aldığı temsil yetkisini hakkıyla yerine getiren bir Meclis istiyoruz.

Şiddete karşı etkili düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmeli; siyaset, yargı ve tüm kamu otoriteleri görevini yapmalıdır.

Çünkü bu topraklar bize barış içinde yaşayacağımız bir gelecek için emanet edildi. Bu emanete sahip çıkmak bir lütuf değil, bir zorunluluktur.