Artun TALAY Dünyada spor konusunda kadın, erkek arasında keskin ayrımlar varken, modern stadyumların üretilmesiyle böyle bir farklılığın olmadığı gözleniyor. Farklılık tutulan takımların taraftarı olarak karşımıza çıkıyor. 1990 lı yıllarda modern kamusal alan olarak yeni stadyumlardan söz ederken çok tepki alanlar oldu. Çünkü her kulüp Real Madrid ya da Barcelona değildi, böyle stadlara sahip olamayabilirlerdi. Ama şimdi kadın taraftar ve genç taraftarların mekanı yeni stadyumlar oldu. Disneyland stili önce MBA basketbol kulüplerinin salonlarına, voleybol İtalya Ligi kulüplerinin salonlarına, sonra da yeni futbol stadyumlarına uzandı. Örneğin, çocuklar bu yeni stadın bir katında kaydırağa binerken maçı izleyen aileler onların güvende olduklarını düşünüyorlar. Böylece yeni kuşak yeni stadyumlara yönlendirildi. Güvenlik kameralarından kimse rahatsız değil. Çünkü sosyal medyada herkes her şeyini insanlara açıyor duygusu hakim. Sporda sınıfsal ayrım yeni stadlardan önce vardı. Tenis, yat, golf kulüpleri ile sınıfların birbirinden kopmak istemesi sonucuna ulaşılmıştı. Yeni stadyumlarda çaktırmadan yerleştirilmiş öyle alanlar var ki marka ve logolarla zaten ayrımı ortaya koyuyor. İnsanlar pahalı oldukları için buralara giremiyorlar. Yani locaların bulunduğu alanlar gibi. Çünkü bunlar üst sınıfa hitap ediyor. Örneğin locaların bulunduğu tribünlerde taraftarlar, stadın her kısmında dolaşıp mekanı algılarken, alım gücü düşük olanlar oraya geçemiyorlar. Ayrıca kulübün logolu spor ürünlerini satan mağazaya her taraftar girebiliyor ve kapıdan kimse çevrilmiyor. Yine bu kulübün logolu spor mağazaları, kurnazlıkla stadın dışında locaların hizasında yerleştirilmiş. Kimse böylece neden localı bölüme geçemediğini sorgulayamıyor. Bu mağazalar her taraftara açık gibi duruyor ve içeri girdikten sonra bir eşitlik sağlanmış görülür. Bu durumda belki bir kesim diğerinden hoşlanmıyor olsa da onun da hakkı var diye düşünür. Yeni stadyumlarda cinsiyet ayrımcılığı konusunda daha eşitlikçi bir ortam olduğu algısı varken kimse neden körü körüne taraftar haline dönüştürüldüğünü sorgulamıyor. Eski stadyumlarda beslenme alanları ilk düzeni temsil eden kantinlerle doluydu. Kantin denilen bu yerler genelde pisti. Aynen sinekli bakkal gibiydi. Bakkallar bile zamanla hijyene dikkat eder hale geldiler. Çünkü onları düzene sokan bir kültür gelişti. Taraftar dediğimiz kavram karışık. Eskiden kantinlerde kişisel olarak tanıdık simalar çalışırdı. Bunlara kategorik olarak kantinci olarak bakılmazdı. Bunlar bağlılık kurduğumuz insanlardı. Yeni stadyumların kafeleri iyi. Eski stadyumların kantinleri mutlaka kötü gibi bir durum yok ortada. Orada mekanın nasıl kurgulandığı ile ilgili bir durum var. Eskiden insanların birbirini tanıdığı mahalle kültürü stadyum kantinlerinde varken şimdi yok. Maçları televizyondan izleyenler bile arada sırada yeni stadyumlara gidiyor. Çünkü orada ses kalitesi ve diğer teknik donanımlar onları da cezbediyor. Böylece yeni stadyumların piyasa mekanı anlayışıyla üretildiği en pahalı yerden bilet alınmasa da orada bulunup çevresinde ve içinde gezmenin havalı olduğu, keyifli bir aylaklık etme mekanına dönüştüğü görülmektedir. Taraftarların çoğu pahalı olan bölümlere giremediğinden, onlara da simitçi, dönerci, köfteci, çaycı gibi daha yerli trendler var. Çünkü genç dar gelirli taraftarların talebi simitçi, çaycı, dönerci, köfteci. Yeni stadyumlardaki bu parçalı bölümler tamamen toplumun görüntülerini oluşturuyor. Atletizme gelirsek dünyanın her yerinde ödenek zorluğu nedeniyle yıllardır inşaatı süren ve henüz açılmayan atletizm tesislerinin olduğu görülmektedir. Diğer olimpik dallar da bu olumsuzluktan nasiplerini almakta ve var olanla yetinmektedir. 1990 yılına kadar otobüsün ön tarafında sürücü koltuğunda atletizm ve olimpik spor dalları oturuyordu. 1990 da demir perde yıkıldı ve önde oturanlar arkaya geçti, arkadakiler de öne. Artık sürücü koltuğunda ve otobüsün önünde futbol ve 5 arkadaşı oturuyor.