Güya kendi kendime söz vermiştim;
Günlük siyasetten uzak duracaktım.
Ama hayır!
Bu konuda yazmak bütün gazetecilerden çok benim hakkım!
Çünkü bu konu benim için günlük değil 50 yıllık bir mesele..
Gençliğimin en güzel yıllarını yiyen bir hadise bu benim için..
Benim ve aynı dönemde üniversite okuyan devre arkadaşlarımın…
………
Yıl 1975… Hacettepe Üniversitesine kaydımı yaptırdıktan sonra, Kalacak yer meselesi için üniversite yurduna gittim. Yurdun dış duvarlarında anlamadığım dilde kırmızı boya ile yazılmış kocaman üç cümle: “Bıjı Azadi.., Bımri Koledari… , Kurdara azadi…”
(Yaşasın Özgürlük, Kahrolsun zulüm, Kürtlere özgürlük)
“Eyvah” dedim içimden.. “Ben nereye geldim? Neyin içine düştüm?”
İlk iki cümleyi pek anlayamadım ama üçüncüyü aşağı yukarı çıkardım.
Böylesine gergin bir dönemde, çocuk denecek yaşta, tam bir kaosun ortasına düştüm.
Abilerimize duyduğumuz hayranlık ve o dönemde okuduğumuz kitaplarla sosyalist düşüncelere sempati duyuyoruz.
Okudukça; eşitlik, özgürlük, kardeşlik fikirleri zihnimizde oturuyor; Sinema, tiyatro gibi sanatsal faaliyetlerle de kafamızda bu kavramlar gittikçe güçleniyor.
Bir yandan da sağ sol çatışmaları gittikçe şiddetleniyor, çatışmalarda genç ölümleri gün be gün artıyor..
Yalnızca sağ sol çatışmaları mı? Ne yazık ki farklı sol fraksiyonlar arasında da tartışmalar yerini kavgalara, çatışmalara bırakıyor.
Biz gariban Anadolu gençleri, sosyalist fikirlerin yanı sıra, vatan sevgimizi de vurgulamak için kendimize “İlerici Yurtsever Gençlik” adını vermiştik.
Yani, yüzünü uygar dünyaya dönmüş, garibandan yana, eşitlikçi, özgür, ama vatansever gençler…
Tabi aralarında görüş farkı olan birçok farklı sosyalist grup (Fraksiyon) ortaya çıktı.
Amaaa! bu sosyalist gruplar içinde bir fraksiyon vardı ki; sosyalizmden bahsederken ne eşitlikten, ne ezilen emekçilerden, ne uygar dünyadan, ne vatan sevgisinden söz ediyordu;
Varsa yoksa “Milli Mesele…”
“Milli Mesele” Josef Stalin’in yazdığı bir kitabın adı..
Yine Vladimir İliç Lenin’in yazdığı “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı” adlı bir kitap var
Bu kitaplarda farklı etnik grupların bağımsız devlet kurma hakkından söz ediliyor.
Fakat aynı Stalin bırakın Devlet kurmayı, kafasını kımıldatanların soyunu sopunu kurutuyor.
Sizin anlayacağınız Etnik Kürt gruplar, sosyalist gençlerin ideallerini kullanarak kendi milliyetçi ideallerini besleyip büyütmeye başladılar.
Sosyalist hareketin bir parçasıymış gibi görünen kürt fraksiyonlar; Kawa, Rızgari, Emeğin Birliği, Devrimci Doğu Kültür Ocakları gibi örgütler kurdular.
Sonunda bütün bu örgütler bir araya gelerek Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkerên Kurdistanê, PKK) çatısı altında birleştiler.
Sosyalist ideallerin yerini Kürt Milliyetçiliği, Bağımsız Kürdistan idealleri aldı.
Bu süreci birebir yaşayan biri olarak çok net bir biçimde söyleyebilirim ki:
Türk Sosyalist hareketine, düşüncesine en büyük zararı Kürt Milliyetçi hareketi, yani PKK vermiştir.
Hatta bir süre sonra sosyalist gruplar bölücü hareketin taşeronu olarak kullanılmakla yaftalandı..
Birçok insan, (ben dahil) böyle bir imajı kabul etmedik ve konuya temkinli yaklaşarak, olayın dışında kalmayı tercih ettik.
Böylece İsveç, Norveç, Hollanda tipi ılımlı bir sosyalist anlayış ihtimali de ortadan kalkmış oldu.
Daha sonra PKK, Türkiye Devleti ile Silahlı Çatışmaya giren silahlı bir terör örgütüne dönüştü.
Yıllarca süren kör döğüşün mali ve sosyal faturası, bizi modern dünyadan uzaklaştırıp oryantal bir Ortadoğu ülkesine dönüştürdü.
Dünyada hemen hemen hiçbir silahlı terör örgütü, Devletlerin resmi orduları karşısında başarılı olamadı.
(İran’ da TUDEH, Fas’ta Polisario, Almanya Bader-Meinhof, İtalya Kızıl Tugaylar………..)
Örgüt liderlerinin büyük hayalleri; hücrelerde havluya asılıp intihar etmekle son buldu.
Bir kısmı yok oldu gitti; bir kısmıysa siyasi Partiye dönüşerek ancak küçük bir azınlığı temsil edebildi, Ortadoğu’daki dini radikal gruplar ise, ancak emperyalist ülkelerin petrol kuyusu bekçiliğini elde edebildiler.
PKK’ da en sonunda Amerika’nın, Rusya’nın basit bir pazarlık oyuncağı olduğunun geç de olsa farkına vardı..
Ama bunu anlayıncaya kadar kendisi de çok şey kaybetti, bize de çok şey kaybettirdi.
Birçok genç, güle oynaya gittiği asker ocaklarından şehit tabutlarıyla döndü.
Kendi militanları dağ başlarında akbabalara yem oldu.
Ben mi? Ben bu hikâyeyi yaşayarak öğrendim, Ama bu bilgi gençliğime mal oldu…