Bilimsel araştırmalarda iki temel yöntem vardır:
Bir bütüne bakarak onun parçaları hakkında karar vermek.
Biz buna Tümden gelim ya da Dedüksiyon diyoruz.
Bu yöntemde daha çok aklımızın yaptığı çıkarımlar önemlidir.
Bir nesne, bir insan ya da herhangi bir şey hakkında karar vermek için tek tek denemeye gerek duymayız.
Bütün hakkında verilen bir kararı tek tek onun parçaları içinde var sayarız.
Bütün Türk erkekleri esmerdir,
Ergin bir Türk erkeğidir,
Öyleyse o da esmerdir.
Bu yöntem adeta bir tepeye çıkıp genele tepeden bakmak gibidir.
Diğer yöntem ise tam tersi; tek tek parçalardan yola çıkarak bütün hakkında karar vermektir.
Buna da tüme varım ya da indüksiyon diyoruz.
İndüksiyonda mantıksal akıl yürütmenin yerine; hakkında karar vereceğimiz şeyle ilgili tek tek gözlem ya da deneye başvurmamız gerekiyor.
Tek tek gözlem yaparak, benzerlik ve farklarına göre; nesneleri, olgu ve olayları sınıflıyor, kategorize ediyoruz.
Hangi yöntem daha güvenilir sizce?
Tepeden bakmak mı, Yoksa hakkında karar vereceğimiz nesne, olay, kişi…. Her neyse arasına girip tek tek gözlemek mi?
……………
Ama bugün sözünü etmek istediğim “tepeden bakmak” bambaşka bir şey!
Benim bizzat hayatta en sinir olduğum, en nefret ettiğim konu:
Yani bir insanın bir insana tepeden bakması…
Bir insan diğerine niçin tepeden bakar?
Bu öğrenilmiş, aileden anadan, atadan gelmiş bir davranış mıdır?
Ya da aslında bir eksikliğin örtbas edilmesi için sığınılan bir mekanizma mıdır?
Bir insan böyle davrandığında daha çok pirim yapabileceğini mi düşünür?
Ya da gerçekten bu davranışlarıyla çevresinden daha çok ilgi ve itibar mı görür?
Evet! Ne yazık ki bazen görür…
Ama kimlerden?
Bir iş verensinizdir, ya da üst düzey bir yönetici…
Çalışanlarınız size maddi bakımdan bağımlıdır.
Çalışmak, evlerine ekmek götürmek zorundadırlar.
Onlara tepeden bakmanıza, ezmenize, küçümsemenize sessiz kalmak zorundadırlar..
Bu bir saygı ve kabullenme değildir. Hatta içten içe bir nefret büyütürler.
Çünkü yaptığınız bir çeşit tacizdir.
Bunu eşit ilişkiler içinde olduğunuz bir dostunuza, arkadaşınıza yapamazsınız!
Ya sizi hayatınızdan defeder, çekip gider, Ya da akılsızdır.
Üstünlük duygusu da aslında bir çeşit aşağılık duygusudur.
Psikolojideki iki terimle karşılarız bu durumu:
Superiority: Üstünlük kompleksi, Inferiority: Aşağılık kompleksi…
Bu iki duygunun zaman zaman birbirine dönüştüğü psikoloji bilim adamlarınca gözlemlenmiştir.
Tahsilli, kültürlü, düzgün fizikli, ekonomik seviyesi yüksek bir insan olabilirsiniz.
Karşınızdaki insanda da bu özelliklerden biri ya da birkaçı eksik olabilir..
Sizi üstün kılan; o insana tepeden bakmak değil, o eksiklikleri hoş görebilmenizdir.
Ona tepeden bakmakla hiçbir şey kazanamazsınız.
Belki bir gün de onda olan bir haslete sizin ihtiyacınız olabilir.
İnsanlara bir daha “merhaba” diyebilmek için yüzünüz olsun.
Hoş görünüz ve alçak gönüllülüğünüz, sizdeki değerlerin daha iyi görünmesine yardımcı olur.
Çünkü insanlar sevdikleri insanların hasletlerini görür.
Sevmediklerinin yüzünü bile görmek, adını bile hatırlamak istemez.
Meyvesi olan ağacın dalları aşağı doğru sarkar.
Gençlik yıllarımda bu tip insanların mutlaka üstün bir vasıflarının olduğunu var sayar onları bulmaya çalışırdım.
Bugün yeterince olgunlaşmama rağmen henüz bir şey bulabilmiş değilim.
Ünlü düşünür Nietzsche’nin bir sözünü anımsadım:
“Öyle insanlar vardır ki unvanlarını geri aldığınızda eliniz boşluğa çarpar…”
Ben de tepeden bakan insanlarda küstahlıktan ve aşağılık duygusundan başka bir şeye rastlayamadım..
İnsanları anlamak istiyorsanız onlara tepeden bakmayın! Gönüllerine girin…